Eskişehir’de meydana gelen ve neo-Nazi sembolleri içeren taarruz, toplumda nefret lisanı kullanımının tehlikelerini gözler önüne seriyor. Uzmanlar, bu tıp dışlayıcı lisanın toplumsal şiddeti artırdığını ve kutuplaşmayı derinleştirdiğini vurguluyor.
Saldırının ayrıntıları ve sonuçları
Saldırgan Arda K., Eskişehir Tepebaşı ilçesinde, halka açık bir çay bahçesinde oturan beş kişiyi amaç aldı. Taarruz, şüphelinin çelik yelek giymesi ve yüzünü maske ile gizlemesiyle daha da vahim bir hal aldı. Olay yerine süratle intikal eden polis takımları, şüpheliyi kısa müddette yakalayarak gözaltına aldı. Yaralılar, acil müdahale için etraftaki hastanelere kaldırıldı, iki kişinin durumu ise kritik.
Saldırganın olayı beden kamerası ile kaydettiği ve toplumsal medyada paylaştığı imajlar, toplumda büyük bir telaş ve öfke yarattı. Yayınlanan manzaralarda, saldırganın insanları bıçak ve balta ile kovaladığı ve nazi sembollerini taşıdığı gözlemlendi. Bu semboller ve saldırganın daha evvel yazdığı tez edilen 16 sayfalık ‘manifesto’, dışlayıcı telaffuzların şiddeti nasıl körüklediğini gözler önüne serdi.
“Milliyetçileşen gençler, toplumdaki ‘güçsüz’lere öfkelerini yansıtıyor”
BirGün’ün aktardığına nazaran, Prof. Dr. Demet Lüküslü, olayın akabinde yaptığı açıklamada, toplumda var olan ve giderek artan ayrıştırıcı lisanın tehlikelerine dikkat çekti. Lüküslü, “Siyasal alanda ve toplumun farklı kesitlerinde yüksek dozda yabancı düşmanlığı ve ayrıştırıcı telaffuzlar artık ana akım haline geldi. Bu tıp olayları değerlendirirken toplumsal ve kültürel faktörleri göz arkası etmemeliyiz,” dedi.
Siyaset Bilimci Dr. Begüm Uzun ise, “Milliyetçileşen gençlerin iktidar zıddı olmalarına karşın, toplumdaki ‘güçsüz’ olarak görülen kısımlara olan öfkelerini yansıtmaları, bu tıp şiddet olaylarının altında yatan toplumsal ruhsal dinamikleri ortaya koyuyor,” formunda konuştu.